Mengücekliler’in Doğu Anadolu’ya Gelişi ve Divriği Kalesi’nin Alınışı

Divriği (Tephrike) Kalesi Bizans’ın, Sâsani ve Abbasi sınırlarına yakın en önemli karakolu olmuştur.

Divriği, geçmişte Bizans-Sasani daha sonra da Bizans-Arap mücadelelerine sahne olmuştur. Divriği, bu mücadeleler de Bizans ile Araplar arasında tampon bir bölge idi. Her iki taraf da aralarında bazen sahipsiz topraklar adı altında böyle yerler oluştururlardı. Buralarını bu şekliyle düşmana karşı en etkili savunma mekânları olarak düşünüyorlardı1. Divriği, tamamen Bizans yönetimine girdikten sonra özellikle imparatorluğun küskün halklarından Pavlikanlar’ın yaşadığı bir uç şehri olmuştur2. IX. yy’da Anadolu’nun themalara (temalara) ayrıldığı haritaya baktığımızda Divriği’yi Bizans’ın son sınırı olarak görmekteyiz. Burada mevcut olan Divriği (Tephrike) Kalesi Bizans’ın, Sâsani ve Abbasi sınırlarına yakın en önemli karakolu olmuştu.

Geçmişi Hititlere kadar dayanan Divriği’nin şehir olarak ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Buna rağmen eski kayıtlara bakılarak şehrin tarihi IX. yy ortalarında Pavlikiyanlar4 ile başlatılmaktadır. Divriği, Pavlikiyanların en önemli merkeziydi. Ancak Bizans İmparatoru VI. Leon, Pavlikiyanlar üzerine bir sefer düzenleyerek bölgeyi ele geçirdi ve halkın büyük bir bölümünü de sürgüne gönderdi. Divriği bölgesinde Türk hâkimiyetinin ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak bölgede Türklere ilk olarak 13 Mart 1068’de rastlamış olan Bizans İmparatoru Romanos Diogenes, onları geriye püskürtmüştü.

Döneme ait kaynakların yetersizliği sebebiyle Mengüceklilerin bu illeri ne zamandan beri idare etmeye başladıklarına dair kesin bilgiler mevcut olmayıp değişik rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan yaygın olan kanaate göre, Malazgirt Zaferi’ni kazanan Sultan Alparslan, Yukarı Fırat ve Çaltı Nehirleri vadilerinin fethine Mengücek Gazi’yi memur etmiştir. Bahsedilen yerlerin fethine memur olan Mengücek Gazi ise öncelikle Kemah’ı alarak orasını merkez yaptı daha sonra Erzincan, Şebinkarahisar, Divriği şehirlerini zaptederek Mengüceklileri kurdu (1072)

Mengücek Gazi’ye bağlı Türkmenler, Malazgirt Zaferi’nden sonra dik yamaçlı bir tepe üzerindeki Divriği Kalesi’ni, birkaç haftalık bir kuşatmadan sonra feth ederek Emir Mengücek Gazi’ye teslim ederler. Farklı bir görüş ise, Divriği’nin 1092’lerde Türk egemenliğine girdiği ve Mengücek Gazi’nin henüz hayatta iken bu bölgeyi oğlu İshak’ın yönetimine terk ettiği yönündedir. Bu görüşe göre, Divriği Mengüceklileri 1095’lerde kurulmuştur7. Mengücekliler bölgeye ilk geldiklerinde halkın çoğunluğu batıya göç etmiş, kalanlar ise Divriği Kalesi’nin sağlamlığından yararlanarak bölgeyi terk etmemişlerdi8. Kalenin alınışıyla Erzincan’da oturan Mengücek ailesinin bir kolu Divriği’ye gelir ve buraya yerleşir.

Mengüceklilerin Bizans’tan aldığı bu şehirlerin bir kısmı Bizans küskünleriyle doluydu. Buralar Bizans için sınır şehirleri konumundaydı. Gerek yönetimden gerekse mezhepsel farklardan dolayı Bizans Devletine ters düşenler Divriği, Kemah gibi şehirlere sığınmışlardı. Mengücek Gazi, Anadolu’ya geldikten sonra Erzincan’ın güneyinden Divriği’ye uzanan hat üzerindeki şehir ve kasabaları Bizans’ın karışıklıklarından da istifade ederek ele geçirmişti.
Mengücekliler yaşamı boyunca hayatını hemen hemen Türkiye Selçuklularının egemenliği altında sürdürebilmiştir10. Mengüceklilerin onları tâbi olduklarına dair en önemli delil ise Divriği Ulu Cami’sin de I. Alaeddin Keykubâd’ın adının geçmesidir. Bir diğeri de sikkelerde Selçuklu sultanlarının isimlerinin bulunuşudur.